Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Genel Kurulu’nda 2026 yılı bütçesine dair kritik değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaştı.
Yılmaz, konuşmasının başında “İstikrarın sürdürüldüğü bir ortamda, vatandaş ve hizmet odaklı bir yaklaşımla hazırlanan 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, tam anlamıyla bir “istikrar ve refah” bütçesidir. Türkiye, son 23 yılda, Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetli ve vizyoner liderliğinde makroekonomik istikrardan kurumsal reformlara, altyapıdan sosyal politikalara kadar pek çok alanda dünyaya örnek olacak bir kalkınma hamlesi ortaya koymuştur.” ifadelerini kullandı.
“Türkiye, son 23 yılda Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetli ve vizyoner liderliğinde; makroekonomik istikrardan kurumsal reformlara, altyapı yatırımlarından sosyal politikalara kadar birçok alanda dünyaya örnek gösterilebilecek bir kalkınma atılımını hayata geçirmiştir.
Bu süreçte Türkiye, uluslararası gelişmişlik sınıflandırmasında alt-orta gelir grubundan üst-orta gelir grubuna kalıcı biçimde yükselmiştir. Bu başarı yalnızca ekonomik bir kazanım değil; güçlü bir devlet aklının, kararlı liderliğin ve milletimizin azminin ortak eseridir.
Bugün artık yeni bir eşik noktasındayız. Türkiye, yüksek gelirli ülkeler ligine girmeye hazırlanan bir ülke konumundadır. Bu süreç sadece rakamsal bir büyüme değil; aynı zamanda niteliksel bir dönüşümün ve yeni bir kalkınma hamlesinin başlangıcıdır. Hedefimiz; daha yüksek standartlar, daha ileri teknolojiler, daha güçlü kurumlar ve daha kapsayıcı bir refah anlayışıdır.
Bu yolculuk, Türkiye Yüzyılı vizyonu doğrultusunda büyük bir dönüşüm hamlesini ifade etmektedir.
Bu kapsamda 2026 yılı, Orta Vadeli Programımızın en kritik dönemlerinden biri olacaktır. 2026, hem bugüne kadar atılan adımların somut sonuçlarının görüleceği hem de hayata geçirilen reformların meyvelerinin toplanacağı bir eşik yıl niteliğindedir.
Hazırlanan 2026 yılı bütçesi de bu perspektifle şekillendirilmiştir. 2026 bütçesi, yapısal dönüşümü hızlandıracak ve yüksek gelir hedefini destekleyecek bir anlayışla hazırlanmıştır.”
“Yeşil ve dijital ekonomiye geçiş sürecinde teknolojik dönüşümü hızlandıracak adımlar, gıda ve enerjide arz güvenliğini güçlendirecek politikalar ile yeni bir sosyal konut hamlesine yönelik çalışmalar bütçede net bir şekilde yerini almıştır.
Yüksek katma değerli üretimin artırılması, AR-GE ve yenilikçiliğin desteklenmesi bu bütçede güçlü programlar ve somut kaynaklarla karşılık bulmaktadır. Böylece teknoloji odaklı kalkınmanın temelleri daha da sağlamlaştırılmaktadır.
“Asrın Felaketi” olarak nitelendirilen depremlerin yaralarının tamamen sarılması, şehirlerin daha dirençli hâle getirilmesi ve yeni bir yaşam güvenliği standardının oluşturulması, bu bütçe döneminde de en önemli öncelikler arasında yer almaya devam edecektir.
Bir yandan deprem bölgesindeki inşa ve ihya çalışmalarının tamamlanması hedeflenirken, diğer yandan risk yönetimi anlayışıyla tüm şehirlerin afetlere karşı daha dayanıklı hale getirilmesi yönündeki çalışmalar kararlılıkla sürdürülecektir.
Bu bütçe; yatırımı, istihdamı, üretimi ve ihracatı destekleyerek sürdürülebilir büyümeyi, kapsayıcı kalkınmayı ve refahın toplumun tamamına yayılmasını amaçlamaktadır.”
Küresel ekonomide, gelişmekte olan ülkelerin payı artarken, G7 ülkelerinin ağırlığının azaldığı gözlenmektedir. Dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmeler doğrultusunda politika ve stratejilerin sürekli güncellenmesi zorunlu hale gelmiştir.
Küresel enflasyonda gerileme işaretleri görülmesine rağmen, istenen düzeylere henüz tam olarak ulaşılamamıştır. Önümüzdeki dönemde küresel ticaret hacminin, pandemi öncesi seviyelerin altında kalacağı öngörülmektedir. Politik belirsizliklerin bir miktar azalmasına karşın, küresel risklerin hâlen yüksek seyretmektedir
2026 yılında dış şartların, bir önceki yıla göre daha destekleyici olacağı değerlendirilirken, Türkiye ekonomisinde ılımlı ancak daha dengeli ve istikrarlı bir büyüme süreci yaşanmaktadır”
“Orta Vadeli Program’da (OVP) belirlenen büyüme hedeflerinin gerçekçi ve ulaşılabilir olduğu görülüyor. Temel amaç, geçici değil, sürdürülebilir ve dengeli bir büyüme yapısını kalıcı hale getirmektir.
Bu çerçevede, 2026 yılında ekonominin yüzde 3,8 oranında büyümesi beklenirken, işsizlik oranının ise yüzde 8,5 seviyesinin bir miktar altında gerçekleşebileceği öngörülmektedir.”
“Gelişmiş ekonomilerde enflasyonun 2024 yılında ortalama yüzde 2,6 seviyesinde gerçekleşmesi; 2025’te yüzde 2,5’e, 2026’da ise yüzde 2,2’ye gerilemesi beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise 2024 yılında yüzde 7,9 olarak gerçekleşen enflasyonun, 2025 ve 2026 yıllarında sırasıyla yüzde 5,3 ve yüzde 4,7 seviyelerine düşeceği öngörülmektedir.
Küresel enflasyonda göreli bir iyileşme yaşanmasına rağmen, düşüşün beklenenden daha yavaş ilerlemesi para politikalarında normalleşme sürecini geciktirmiş ve küresel ekonomik faaliyet üzerinde baskı oluşturmuştur. Öte yandan, son analizlerde ABD’de tarife kaynaklı enflasyonist baskıların güçlendiği vurgulanmakta ve bu durumun faiz indirimlerinin seyrini etkileyebileceği belirtilmektedir. Mevcut belirsizlikler ve kırılganlıklar dikkate alındığında, küresel enflasyonun önümüzdeki dönemde de küresel gündemin üst sıralarında yer almayı sürdüreceği değerlendirilmektedir.
2026 yılına ilişkin küresel görünümde belirsizlikler devam etmekle birlikte; ticaret ortaklarımızda görece daha güçlü bir büyüme eğiliminin öne çıkması ve artan enflasyonist baskılara rağmen para politikalarında normalleşme adımlarının sürmesiyle finansman koşullarının daha destekleyici bir yapıya kavuşması beklenmektedir.
Son yıllarda gözlenen eğilimin 2026 yılında da devam etmesiyle birlikte, başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarının ekonomik faaliyetleri destekleyici şekilde ılımlı bir seyir izleyeceği öngörülmektedir.
2022 yılında enerji fiyatları kaynaklı tarihi zirvelerin ardından emtia piyasalarında son dönemde daha dengeli bir görünüm hâkimdir. Jeopolitik gelişmeler nedeniyle zaman zaman dalgalanmalar yaşansa da, küresel büyüme görünümüne paralel olarak enerji fiyatlarında genel bir düşüş eğilimi gözlenmektedir. 2024 yılında yüzde 5,3 oranında gerileyen enerji fiyatlarının, 2025 yılında yüzde 7,9 oranında azalacağı tahmin edilmektedir.
Enerji dışı emtia fiyatlarında ise güvenli liman talebinin etkisiyle özellikle kıymetli madenlerde artışlar görülmesine rağmen, genel fiyat artışlarının sınırlı kalması beklenmektedir.
Dezenflasyon sürecinin Türkiye’de artık kalıcı bir istikrar zemini üzerinde ilerlediği değerlendiriliyor. Kasım 2025 itibarıyla TÜFE’nin yüzde 31,1 seviyesine geriledi. Bununla beraber fiyat istikrarını sağlamaya yönelik politikaların kararlılıkla sürdürülecek. Hedefler doğrultusunda, 2026 yılında enflasyonun yüzde 20’nin altına düşürülmesi, 2027 yılında ise tek haneli seviyelere indirilmesi amaçlanıyor. kaydedilmektedir. Bu doğrultuda ithalat fiyatlarının Programımıza verdiği desteğin emtia fiyatları kaynaklı olarak sürmesini beklemekteyiz. Bu çerçevede, 2026 yılında dış koşulların bir önceki yıla göre daha destekleyici bir görünüm sergileyeceğini, dezenflasyon sürecimize ve aynı zamanda yatırım, istihdam, üretim ve ihracat hedeflerimize nispi olarak daha fazla katkı sağlayacağını
değerlendirmekteyiz.”
“2024 yılı boyunca küresel ölçekte dezenflasyon odaklı parasal sıkılaşmanın dış talepte yarattığı zayıflamaya ve artan jeopolitik gerilimlere rağmen, Türkiye ekonomisi ılımlı ancak istikrarlı bir büyüme performansı sergilemiştir. Fiyat istikrarını önceleyen politika çerçevesiyle uyumlu şekilde, 2024 yılı yüzde 3,3’lük büyüme oranıyla tamamlanmıştır.
Salgınla başlayan ve jeopolitik gerilimler ile enerji, gıda ve tedarik zinciri krizleriyle derinleşen küresel dalgalanmalara rağmen, Türkiye ekonomisi istikrarlı büyümesini sürdürerek dünya ekonomisi içinde olumlu yönde ayrışan ülkeler arasında yer almıştır.
Salgın sonrasındaki büyüme performanslarına bakıldığında, 2020-2024 döneminde dünya ekonomisi kümülatif olarak yüzde 15,1 oranında büyürken, Türkiye ekonomisi aynı dönemde yüzde 30,3’lük bir büyüme kaydetmiştir. Bu süreçte dünya ekonomisinin ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 2,9 seviyesinde gerçekleşirken, Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 5,4’lük büyüme oranıyla dünya ortalamasını neredeyse ikiye katlayan güçlü bir performans ortaya koymuştur.
Güçlü büyüme performansının bir sonucu olarak, milli gelirimiz Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023 itibarıyla ilk kez 1 trilyon dolar eşiğini aşarak 1 trilyon 130 milyar dolara ulaşmış, kişi başına düşen milli gelir ise 13 bin 243 dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. 2024 yılında kişi başına düşen milli gelirin 15 bin doları aşması beklenmektedir.
2025 yılının üçüncü çeyreği itibarıyla GSYH’nin dolar cinsinden yıllıklandırılmış büyüklüğü 1 trilyon 538 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Aynı dönemde kişi başına düşen milli gelirin yıllıklandırılmış tutarı yaklaşık 17 bin dolar düzeyine çıkmıştır. Yıl sonu için kişi başına milli gelir tahminimiz ise 17 bin 748 dolar olarak öngörülmektedir.”
“Türkiye’nin, 2025 yılı itibarıyla kişi başına düşen milli gelirde ulaşılan seviyelerle Dünya Bankası’nın kriterlerine göre ilk kez yüksek gelirli ülkeler grubuna girmesi bekleniyor. Türkiye, nominal bazda dünyanın 17’nci büyük ekonomisi konumunda bulunurken, 2025’te milli gelirin 1,5 trilyon doları aşması ve ülkenin 16’ncı sıraya yükselmesi öngörülüyor. Satın alma gücü paritesine göre ise Türkiye’nin dünyada 11’inci, Avrupa’da 4’üncü büyük ekonomi konumuna yükselmesi bekleniyor. Kişi başına gelirde AB ortalamasına yakınsama sürerken, bu oranın 2026’da yüzde 72’yi aşacağı tahmin ediliyor.”
“2025’in üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisi yıllık bazda yüzde 3,7 büyüdü ve büyüme 21 çeyrektir kesintisiz devam etti. Sanayi, inşaat ve hizmetler sektörleri büyümeye güçlü katkı sağlarken, özellikle makine-teçhizat ve inşaat yatırımlarındaki artış öne çıktı. İnşaat sektörü yüzde 13,9, makine-teçhizat yatırımları ise yüzde 11,3 büyüdü.
Sanayi sektörü yüzde 6,5, hizmetler sektörü yüzde 4,6 büyürken, zirai don ve kuraklık nedeniyle tarım sektörü yüzde 12,7 daraldı. Toplam tüketim yüzde 4,2, sabit sermaye yatırımları ise yüzde 11,7 arttı. Kamu tüketimi sınırlı artış gösterirken, net ihracat büyümeyi sınırlı ölçüde aşağı çekti.”
“2024 Haziran’da başlatılan dezenflasyon programı, sıkı para politikası, mali disiplin ve makroihtiyati tedbirlerle birlikte fiyat istikrarını güçlendirdi. Türk lirasındaki görece istikrar temel mal fiyatlarını olumlu etkilerken, hizmet enflasyonu ve gıda fiyatlarında arz kaynaklı riskler izlenmeye devam ediyor.
Kasım 2025 itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 31,1’e, temel mal enflasyonu ise yüzde 18,6’ya geriledi. Programın ikinci yarısında düşüşün daha net hissedildiği belirtiliyor.
Hedef; 2026’da enflasyonu yüzde 20’nin altına indirmek, 2027’den itibaren ise yeniden tek haneli enflasyon seviyelerine ulaşmak. Bu süreçte mali disiplin, yönetilen fiyatlar, sosyal konut ve gıda arzını artıran politikalarla enflasyonla mücadele kararlılıkla sürdürülecek.”
“Türkiye, 2024’te küresel yavaşlamaya rağmen 261,8 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi ve dünya ihracatından aldığı yüzde 1,07’lik payı korudu. 2025 Ocak–Kasım döneminde ihracat yüzde 3,7 artarak 247,2 milyar dolara ulaştı; yıllıklandırılmış ihracat ise 270,6 milyar dolar oldu. Hizmet gelirleriyle birlikte toplam mal ve hizmet ihracatının 390 milyar doların üzerine çıkması bekleniyor.
AB ülkelerinde toparlanma, MENA bölgesinde büyüme beklentileri ihracatı destekleyecek. 2026 yılı mal ihracat hedefi 282 milyar dolar olarak belirlendi.
2025’te ithalatın OVP hedefi olan 367 milyar doların altında kalması ve cari açığın milli gelire oranının yaklaşık yüzde 1,4 seviyesinde gerçekleşmesi öngörülüyor.
Doğrudan yabancı yatırımlar artış eğiliminde: 2024’te 11,7 milyar dolar, 2025 Ocak–Eylül döneminde yüzde 46 artışla 11,4 milyar dolar, yıllıklandırılmış bazda ise 15,3 milyar dolar seviyesine ulaşıldı. Bu durum, Türkiye ekonomisine olan güvenin güçlendiğini gösteriyor.”
“Bankacılık sektörü, riskleri etkin biçimde yönetme kapasitesini koruyarak faaliyetlerini sağlam bir yapı içinde sürdürmektedir. Finansal risklere karşı dayanıklılığın temel göstergelerinden biri olan sermaye yeterliliği oranı, Ekim ayı itibarıyla yüzde 18,9 seviyesinde gerçekleşmiş ve yasal asgari sınırın oldukça üzerinde kalmıştır.
Sermaye yeterliliği rasyosu hesaplamasında salgın döneminden bu yana uygulanan geçici kolaylıkların 1 Ocak 2026 itibarıyla kaldırılması kararlaştırılmış; böylece sektörün sermaye yapısının daha gerçekçi ve ihtiyatlı bir çerçeveye kavuşturulması hedeflenmiştir.
23 Ağustos itibarıyla Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarında yeni açılış ve yenileme işlemleri sona erdirilmiştir. Bu tarihten sonra hızlanan düşüşle birlikte KKM bakiyesi, 28 Kasım itibarıyla 17 milyar TL’ye gerileyerek toplam mevduatlar içindeki payı yüzde 0,1 seviyesine kadar düşmüştür.
Enflasyondaki gerileme ve Türk lirasının görece istikrarlı seyri, tasarruf sahiplerinin TL’ye olan güvenini artırmış; bu gelişmeyle birlikte TL mevduatların toplam mevduatlar içindeki payı yüzde 62,1’e yükselmiştir.
Bankacılık sektörü göstergelerinden takibe dönüşüm oranı, 28 Kasım 2025 itibarıyla yüzde 2,5 düzeyinde gerçekleşmiş olup, tarihsel ortalamalara göre hâlen görece düşük bir bantta seyretmektedir. İhtiyaç kredileri ve bireysel kredi kartlarında takip oranındaki artış ise Temmuz ayında getirilen yapılandırma imkânlarının etkisiyle yavaşlamıştır.
Rezerv tarafında güçlü görünüm sürmektedir. 28 Kasım 2025 itibarıyla brüt uluslararası rezervler, geçen yılın aynı dönemine göre 25,5 milyar dolar artarak 183,2 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı dönemde net uluslararası rezervler de 7,9 milyar dolar artışla 72,1 milyar dolar seviyesine yükselmiş ve rezerv pozisyonundaki olumlu eğilim istikrarlı şekilde devam etmiştir.”
Mesleki eğitim için 29 milyar lira, ihracat ve diğer reel sektör destekleri için 60 milyar lira kaynak ayrılmıştır. Yatırım teşvik ödenekleri, 2025’te 31,7 milyar liradan 2026’da yüzde 58 artışla 50 milyar liraya yükseltilmiştir. 2002–2025 Eylül döneminde düzenlenen 129 bin 892 teşvik belgesi, yatırımcı güvenini artırmıştır.
Emek yoğun sektörler olan tekstil, hazır giyim, deri ve mobilya gibi alanlarda istihdamı korumak amacıyla 2025 yılında “İstihdamı Koruma Destek Programı” uygulanmış, çalışan başına aylık 2 bin 500 TL destek sağlanmıştır; bu destek 2026’da 3 bin 500 TL’ye çıkarılacaktır. İhracat reeskont kredisinin günlük limiti 4,5 milyar TL’ye yükseltilmiş, bunun 1,5 milyar TL’si emek yoğun sektörlere tahsis edilmiştir.
Yatırım teşvikleri kapsamında özellikle 6’ncı Bölgede yapılan yatırımlarda sigorta primi desteği sağlanmakta ve taşınan emek yoğun sektör yatırımları da desteklerden faydalanabilmektedir. Ayrıca sanayi bölgelerinde çevre dostu üretim ve sürdürülebilir sanayi-teknoloji ekosistemi teşvik edilmeye devam edilmektedir.
“Ülkemiz, sanayinin en kritik alanlarından biri olan savunma sanayii ekosistemini, dışa bağımlılığı asgari seviyeye indirecek şekilde güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Savunma ve güvenlik birimleri için, Savunma Sanayii Destekleme Fonu dahil olmak üzere 2026 yılında 2 trilyon 155 milyar TL ödenek öngörülmekte olup, bu tutar merkezi yönetim bütçe büyüklüğünün yüzde 11,4’üne karşılık gelmektedir.
2002 yılında yalnızca 62 savunma projesi yürütülürken, bugün proje sayımız 1.400’ün üzerine çıkmıştır. Savunma ve güvenliğe ayrılan kaynaklar sayesinde savunma sanayi yerli üretim oranı yüzde 82 seviyesine ulaşmıştır.
2024 yılı sonu itibarıyla, toplam savunma ve havacılık sektörü cirosu 20,2 milyar dolar seviyesindedir.
Geçmişte paramız karşılığında temin edemediğimiz ürünleri artık dünyanın dört bir yanına ihraç ediyoruz. 2002 yılında 248 milyon dolar olan savunma ve havacılık ihracatı, 2024’te yaklaşık 7,2 milyar dolara yükselmiş ve Türkiye, 11’inci büyük ihracatçı konumuna gelmiştir. Bu yıl ihracatın 8 milyar doları aşması, 2028 yılında ise çift haneli büyüme rakamlarına ulaşması beklenmektedir.
Özellikle insansız hava araçları (İHA/SİHA), akıllı mühimmatlar, elektronik harp sistemleri ve ileri seviye yazılım altyapıları, dünya çapında dikkatle takip edilmektedir. Kendi gemisini, mühimmatını, İHA’sını, radar ve uydu sistemlerini geliştiren Türk savunma sanayii, artık küresel ligde ön plana çıkmaktadır.”
Ülkemizde ileri teknoloji ve yüksek katma değer gerektiren büyük ölçekli yatırımlar, proje bazlı teşvik sistemi kapsamında desteklenmektedir. Bu yatırımlar otomotiv alanında elektrikli ve hibrit araçlar ile batarya üretimini, savunma sanayinde milli muharip uçak, insansız hava aracı, zırhlı araç ve silah sistemlerini, enerji sektöründe güneş paneli üretimini, stratejik sanayi ve sağlık alanında ise petrokimya ürünleri, ilaçlı stent ve kalp kapakçığı üretimini kapsamaktadır.
HIT-30 programı ile elektrikli araç, güneş hücresi ve biyoteknoloji alanlarında 4,5 milyar dolarlık yatırım ülkemize kazandırılmıştır. 2030 yılına kadar veri merkezi kapasitesi 1 gigavata çıkartılacak, 156 kübit işlemcili kuantum bilgisayar ülkemize kazandırılacak, yapay zekâ ve dijital dönüşüm yatırımları hızlanacak ve sanayide 200 bin endüstriyel robot kullanılacaktır.
Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi Programı ile bugüne kadar 328 milyar TL’lik stratejik yatırım desteklenmiş, Hamle Programı kapsamında döngüsel ekonomi, biyoteknoloji ve yeni nesil bilgi teknolojilerinde 69 proje daha desteklenmiş olup, tamamlandığında dış ticaretimize yılda 11,4 milyar dolar katkı sağlayacaktır.
Ayrıca elektrikli araç altyapısı güçlendirilmiş, 81 ilde 36 bin şarj noktası kurulmuş ve yerli elektrikli otomobil Togg’un üretimi ve ihracatı başarıyla sürdürülmektedir.
“2025 yılında da KOBİ’ler, girişimciler ve esnaf-sanatkârlar desteklenmeye devam etmiştir. KOSGEB destekleri kapsamında Ağustos 2025 itibarıyla yaklaşık 34 bin işletmeye 6,2 milyar TL destek sağlanmıştır. Temmuz 2025 itibarıyla KOBİ kredileri 5 trilyon 399 milyar TL olup, toplam krediler içindeki payı yüzde 27 seviyesine yükselmiştir (2009’da yüzde 21). 31 Ağustos 2025 itibarıyla kredi bakiyesi olan esnaf ve sanatkâr sayısı 783.673, kredi bakiyesi ise 278,7 milyar TL olmuştur. Kredi ve kefalet kooperatiflerinin çalışma bölgeleri düzenlenerek finansmana erişim kolaylaştırılmıştır. KOOP-DES programı kapsamında 2020–2024 döneminde 772 kooperatifin 826 projesi için toplam 110,5 milyon TL hibe desteği sağlanmıştır. 2025 yılında destek üst limitlerinde önemli artışlar yapılmıştır. Ayrıca, Hazine destekli kefalet sistemi ile 23 Kasım 2025 itibarıyla 53 milyar TL kredi kullandırılmıştır.”
“Kentsel dönüşüm kapsamında 2 milyon 350 bin bağımsız birim kapsama alındı, 2 milyon 252 bin konut üretildi. Bu süreçte kira yardımı, faiz desteği ve diğer giderler için 231 milyar TL destek sağlandı.
TOKİ, son 22 yılda yaklaşık 3 trilyon TL yatırımla 1 milyon 750 bin konut üretti ve 5 milyondan fazla vatandaş bu deprem dayanıklı konutlardan faydalandı.
Dar ve orta gelir grupları için yürütülen üç ayrı kampanyayla 400 bin sosyal konut hayata geçirildi.
“Ev Sahibi Türkiye” kampanyasıyla 81 ilde yeni bir sosyal konut hamlesi başlatıldı. Proje kapsamında 6.750 TL’den başlayan taksitler, %10 peşinat ve 240 ay vade imkânı sunuluyor. İstanbul’da 100 bin konuta ek olarak 15 bin kiralık konut yapılacak. Kampanyaya yaklaşık 5,5 milyon kişi başvurdu.
Sosyal konut projelerinin finansmanı için 2026 bütçesinde 100 milyar TL kaynak ayrıldı.”
“2026 yılında mahalli idarelere ayrılan toplam kaynak 1 trilyon 657 milyar TL olacak; bütçe içindeki payı yüzde 8,7’ye yükseliyor. Genel bütçe vergi gelirlerinden mahalli idarelere 1 trilyon 606 milyar TL pay öngörülmektedir.
Buna ek olarak:
Genel aydınlatma giderleri için 21 milyar TL,
KÖYDES projesiyle köy altyapısı için 10 milyar TL,
SUKAP projesiyle su ve kanalizasyon altyapısı için 6 milyar TL,
Çevre ve atık su arıtma tesisleri destekleri için 6 milyar TL kaynak ayrılmıştır.
2002–2025 arasında 28 bin çevre projesine 80 milyar TL destek sağlanmış; İller Bankası aracılığıyla 11 bin iş tamamlanmış, 278 iş ise devam etmektedir.”
“AK Parti Hükümetleri döneminde çalışanlarımızın ve emeklilerimizin maaş ve ücretlerinde enflasyonun üzerinde reel artışlar sağlanmıştır. Memur ve işçilerin özlük hakları önemli ölçüde iyileştirilmiştir.
2025 yılı Temmuz ayı itibarıyla en düşük devlet memuru aylığı 50.503 TL seviyesine yükselmiş olup, 2002 yılına göre reel artış yüzde 262 olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde en düşük emekli aylığı 16.881 TL olmuş ve 2002 yılına göre reel artış yüzde 621 seviyesinde gerçekleşmiştir.
2023 yılı Ocak ayından itibaren kamu görevlilerinin ek göstergeleri artırılmış, öğretmen, hemşire, polis, din görevlisi, şube müdürü, avukat gibi birçok görevli 3600 ek gösterge imkanından yararlanır hale getirilmiştir.
İmkanlarımızı artırdıkça ve enflasyon düştükçe, tüm kesimlerin şartlarını kalıcı refah artışı sağlayacak şekilde iyileştirmeye devam edeceğiz.”